ŞU ÇEKİCİLİK MESELESİ

 Bahagavadgita’dan bir beyit:

7.27. Yanılsama çekilme-itilme ikiliğinden doğar Arcuna. Dünyaya geldiği andan itibaren her yaratık bu ikilik tarafından yanıltılır.

Descartes, bu dünyada edindiğimiz bilgilerin yanıltıcılığını fark edip bu konu üzerine düşünmeye cesaret etmiş bir filozoftur. Kendisi her şeye samimi bir araştırma ile yaklaşmış ve her şeyden bir noktada şüphe edebileceğimizi keşfetmiş. 5 duyumuzun da yanılmaya ne kadar da müsait olduğunu göstermiş. En nihayetinde şüphe edilemez bir şey arayışında ilerlerken ‘şu anda yaptığım eylem olarak düşündüğümden şüphe edemem. Şu an düşünüyorum.’ Kanıtlamasını bulur ve bu şüphe edilemez kanıta tüm varlığını dayandırır. ‘Düşünüyorum öyleyse varım.’ Bu felsefi sistemini da esasında teolojisine dayandırır. Sistemi açıklarken bir ‘kötü cin’den bahseder. Der ki, her gün aynı evde uyandığımı ve aynı eşyalarla insanlarla görüştüğümü sanıyorum. Peki aslında böyle değilse de ben bu olanları böyleymiş gibi algılamam için beni kandırma amacı güden kötü bir cin her şeyi bu düzende kurguluyorsa? Ben elmaya uzandığımı sanırken orda sadece bana göstermek için yapay bir elma görüntüsü veriyor olsa ve uzanıp tuttuğumda yapay bir ‘kütle’ hissiyatı uyandırıyorsa ve yediğimde aslında yemiyor ama ağzımda yapay bir tat hissiyatı uyandırıyor ve 5 duyumla oynuyorsa? Bu sorgulamayı burada bırakıp duyuların güvenilmezliğine işaret ettikten sonra düşündüğünün güvenilirliğini ortaya koyar (şu an düşündüğümüzden de şüpheli olan filozoflar mevcuttur.) ardından varlığını buna dayandırıp, en yüce düşüncesi olan Tanrının da varlığını buradan çıkartır. Sonra kendinde şöyle bir çıkarım yapar: ‘Tanrı vardır. Tanrı kötü olamaz. Öyleyse dünya da algıladığım gibi olmalı çünkü Tanrı beni yanılmaz. (bir kötü cin gibi değildir.)’

Bu son Tanrı çıkarımına kadar samimi bir araştırma görüyoruz, son çıkarımdan sonra ise ortaya kendince temellendirdiği bir inanç atıyor ve bu inanç ile tüm şüphelerini siliyor. Fakat bu inanç gerçekte onu ne kadar tatmin etmiştir? Şüphelerinin yok olduğunda samimi midir? Krişna’nın da işaret ettiği gibi samimi bir araştırma boş bir inançtan iyidir. Bu yüzden ben baştaki samimi araştırmasından yola çıkacağım.

Ya bu ‘kötü cin’ bizim yorumlama yeteneğimizse? Bizim algılarımız ise şeyleri şekillendiren. Bir şeyi iyi kötü diye nitelendirmemiz yaşadığımız deneyimin neliğini belirliyor. Ve nihayetinde ‘kişisel zevk’lerimiz oluşuyor. Bu zevklere göre bazı şeyler bizi çekiyor ve bazı şeyler bizi itiyor. Yanılma da burada başlıyor.

Bizi çeken şey bizim zevkimizin bir bütününden oluşan bir yorum oluyor. Bizim çekildiğimiz şey esasen kendi başına ‘çekici’ değildir! Burada bir ayrım var. Biz onu algılarımız da çekici kılacak bir kişisel zevk geliştirmişizdir yıllarca ve bu zevk de fazlaca yanıltıcıdır. Bizi iten şeyler için de aynısı geçerlidir. Geliştirdiğimiz zevke uymuyordur, o şey kendisi kendi başına itici değildir.

İşte burada görüyoruz şeyleri yorumlarımızdan özgür kendileri olarak algılamıyoruz. Bir şeye bakarken düşüncemize ‘kişisel zevk’ zinciri vuruyoruz.

Bu noktada olan insan için özgürlük yolunda atılacak ilk adım bu zinciri fark etmek olabilir. Fark et ve şeyler üzerinden yorumunu geri çek. Kendinde neyse o olarak şeyleri algılamaya niyet et.

-Nelin Beste Eryılmaz


0 Comments

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir